Baytar
mektebindeyken, sınıf arkadaşı Hasan Efendiyle Akif o kadar dosttu ki
birbirlerine söz veriyorlardı, ileride çoluk çocuk sahibi olurlarsa
ölenin çocuklarına kalan bakacaktı. Bunu bana anlattığı sıralarda Akif
genç ve Hasan Efendi, yaşlı olmakla beraber dinçti: Baytar mektebindeki
bu fazilet mukavelesinin tatbikine çok vakit vardı. İçimden güldüm.
Kendi kendime düşünüyordum: Mektepteyken insanlar, umumen, seciye
kahramanıdırlar fakat yaş ilerleyip de insan hayata karışınca... Akif:
- Ne düşünüyorsun? Dedi.
- Hiç. Dedim.
Aradan
yıllar geçti. Meşrutiyette, Baytar Müdüriumumîsi Abdullah'ı, Ziraat
Nazırı, derecesini indirerek başka yere kaydırdı. Akif, onun muaviniydi;
öfkeleniyordu: Abdullah Bey Mon Pelye'de ziraat okumuştu. Ona karşı bu
haksızlık reva mıydı? Bu öfke o kadar fazilet: Erdem, mukavele:
Sözleşme, umumen: Bütünüyle, seci-ye: Karakter, Müdüriumumi: Genel Müdür
şiddetliydi ki, anlıyordum, kendine ait olmayan bu haksızlıktan Akif
kendi aleyhine bir netice çıkaracaktı. Nasıl ki, ertesi gün, Ziraat
Nezaretindekî memuriyetinden istifa etti.
Beylerbeyi'ndeki
evinde kendi yağı ile kavruluyordu. O sırada, ona, her cuma, sabahtan
gidiyordum: Kitap okuyorduk. Sabahtan gittiğim için de öğle yemeklerine
ondaydım. îstifadan sonra mazeretler bularak yemeklerden sonra gitmeye
başladım: Evin ıstırabı o derece belliydi.
Bir
cuma Akif'in evinde sekiz çocuk buldum. Teker teker çok sevimli olan
çocuklar bir araya gelince ne manzara alırlar malûmdur. Evde sekiz
kişilik bir kıyamet kopuyordu. Akif'in beş çocuğuna katılan bu üç
çocuğun komşudan gelmiş ufak misafirler olduğunu zannettim ve ertesi
cuma bu çocuk gürültüsüyle artık karşılaşmam sandım. Fakat her cuma
sekiz çocukla sofada aynı kıyamet kopuyordu. Akif de buna katlanıyordu.
Bu üç çocuğun gelişi, Akif'in çocuklarına da fazla hürriyet vermişti.
Bir cuma, sofada, çocuklardan birinin yanağını hıncımdan çimdikler gibi sıkarak, Akif e sordum:
- Kim bu yavrular?
Akif cevap vermedi.
Odaya girince, bu üç ıstırabını, bu misafir çocuklarını Akif’le takılarak tebrik ettim. Akif in yüzü değişti:
- Misafir çocukları değil, benîm çocuklarım! Dedi.
Üç beş haftada üç çocuğu nasıl olurdu?
-
Hasan Efendi öldü de..Dedi; ve bu çocuklar, kim evvel ölürse hayatta
olanın bakacağı çocuklardı, rahmetli Hasan Efendinin çocukları. Fakat
Akif bu çocuklardan daha güzeldi: Mektepte verdiği sözü hâlâ unutmayan
bir çocuk.